TASARIM ESTETİK VE ERGONOMİ İLLETİ

Bu yazıyı uyurken yazdım. Aslında uyumaya çalışırken. Daha da doğrusu sürekli uykum bölünüp uyanırken ve uykum dağılmasın açılmasın diye çabalarken. Aslında bu yazıyı o zaman yazmadım burada yazdıklarım o zaman aklıma geldi.aslında yazmayacaktım ama yazdım. Neden yaptım ben de bilmiyorum ama bazen böyle saçma işler yapıyorum. Genelde de pek öyle aklı başında işler yaptığım söylenemez. Mesela (bkz: bu yazı) şu an zaten bakmakta olduğunuz bu yazı için bakınız vermek…. Gibi gibi…

Neyse… aslında burada anlatmak istediğim başka bir şey var. Tasarımla başlayalım tasarım için Türk dil kurumundaki beyefendiler şöyle buyurmuşlar;
tasarım
a. 1. Zihinde canlandırılan biçim, tasavvur: “İmgeleme dayanan duyusal tasarımlar, şiirinin başlıca malzemesi.” -S. Hilav. 2. Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı, tasar çizim, dizayn: Kentsel tasarım. Çevre tasarımı. 3. Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn. 4. fel. Daha önce algılanmış olan bir nesne veya olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası
şimdi, biz günlük hayatta bir takım eşyalar kullanıyoruz ve birileri bu eşyaları yapmadan önce onları tasarlıyor ve o aynı birileri bu eşyaları ya da mekanları ve hatta kullandığımız her şeyi tasarlamak için okullara gidiyor derslere giriyor onları çalışıp sınavları veriyor ve projeler bitirme ödevleri yapıyor sonra oralardan diplomalar alıyor ve çalışmaya başlıyor sektörde deneyim kazanıyor ve sonunda birer tasarımcı oluyorlar yani kolay iş değil öyle tasarımcı olmak. Hele günümüz dünyasında ve bizim ülkemizin şartlarında hepten zor bir iş. Çok güzel ürünler de tasarlıyorlar; bardak çanaktan cep telefonlarına koltuklardan yataklara ohooo modern hayatın lüzumsuz ihtiyaçlarını karşılayacak her şey için onlarda bir ürün mevcut. Lakin bu diplomalı master lı deneyimli tasarımcılar bir şeyi unutuyorlar.


Birkaç arkadaşımla bir toka üzerine yaklaşık 30 dakika kadar konuşmak zorunda kalmıştık. Kafamızın güzel olmasının bununla pek tabi alakası yok. Şimdi olay şu hani şu dişli tokalar vardır böyle bir yay vasıtası ile ağızlarının kapalı kalması sağlanır ve bu sayede saç dişler arasında ısırılmış vaziyette tutulmak suretiyle derli ve dahası toplu durur. Şimdi mevzu bahis toka kelebek şeklinde ve az önce salakça tanımını yaptığım türden bir endüstriyel tasarım harikası. Görsellik gerçekten hoş fakat kelebeğin kanatları -ki bu da tokanın ağzını açabilmek için gerekli destek kolları aynı zamanda- birbirine öyle açıyla konuşlandırılmış ki tokayı tek elle açabilmek için onunla bir süre çalışıp belirli bir tecrübe ve pratik seviyesine erişmek gerekiyor. Gerçekten acemi biriyseniz kesinlikle o tokayı tek elle kullanamazsınız. Tek el önemli saçı uzun olanlar ya da bir dönem saç uzatmış olanlar bilir ki saç toplanırken saçlar önce iki elle toplanır sonra bir el bu toplanmış saçları gerekli pozisyonda tutar ve diğer el tokayı takar. Bu iş için standart operasyon prosedürü budur. Başka türlü yapmak SOP a aykırı MAJÖR HATA!!!!

Bir gün şirkette öğle yemeğindeyiz masada gerçekten çok şık bir tuzluk harbi iyi tuzluk yani. Şimdi millet olarak bir geleneğimiz var bizim tuzluk dediğin akıtmaz zira içinde her daim nemli tuz olur ve siz tuzluğun dibini masaya birkaç defa sert ve haşince vurarak nemden yapışmış tuzu kaya formundan tekrar kristal forma döndürerek yemeğinizi tuzlarsınız. Gerçi bu gelenek şimdilerde yıkıldı yeni trend tuzluğu devirip tuzlamak. Ben de modern bir insanım tabi devirdim tuzlamak için. Ama bir yanım hala ataerkil herhalde ki tam akacağından şüpheye düşmüş olsa gerek o yanım, bildiğin devirdim tuzluğu. Tuzluğun içindeki tuzun % 46.126 sı yemeğimde. Tuzluğun delikleri o kadar büyük ki içine tuz doldurmak için alttaki kapağı açmaya gerek yok üstteki deliklerden de gayet rahat doldurulabilir. Haspinallaaaaa… karşımda da müdürüm n’oldu hayam beğenmedin mi yemeği. Valla yemek iyi ben tuzu beğenmedim. Zira benimki artık tuzlu yemek değil yemekli tuz.
Bir şirket yemeğindeyiz. Her yer müdür direktör kaynıyor şeyini sallasan müdüre çarpıyor müdür konsantrasyonu bu kadar yüksek bir mekanda müdürler bu duruma aldırmıyor. Beni saymazsak bizim masadaki ortalama taşşak ağırlığı kişi başına beş kilo. Masadaki kadınlar bile taşşaklı var sen düşün gerisini. Yemekler geliyor fakat yenmiyor herkes yemeğini didikliyor zira adab-ı muaşeret bunu gerektiriyor. Kibar ortamlarda yemek yenmez yemekler çatalların ucuyla didiklenir ve alınan küçük lokmalar ağızda gevelenir. Bu yüzden lüks restoranlarda yemekler, tepsi gibi büyük tabaklarda avuç içinin yarısı kadar porsiyonlar halinde gelir. Zira o hızla o yemekler sekiz senede bitmez ve tabakta yemek bırakmak büyük kabalıktır. Kibar masada tabağa çok kibar konumlandırılmış çok kibar kadehler içinde su var. Suyu içtim bitti bu normal. Anormal olan ise benim 20 litrelik bir damacanayı bir haftada tüketebilen bir insan olmam. Çok su içerim ben. Benimle beraber yanımdaki müdür beyefendi de içti bitirdi suyunu. Tamam bu da normal. Ama bir sorun var masadaki sürahiyi ben önceden tanıyorum. Çok samimi değiliz ama tanışıyoruz ve o da toka gibi. Eğer ihtisasın yoksa ki benim yok o sürahiden bardağa, masaya dökmeden su doldurmak çok zor. Bununla ilgili de bir arkadaşla konuşmuştuk ve kafamız güzel de değildi. Susuzum dilim damağıma yapıştı o çatal ucu didik lokmacıkları bile yutamıyorum su içmem lazım ama o sürahiyi kullanırsam dökerim ve rezil olurum ve dahası yanımdaki müdür şahsiyet bana daha yakın duran o sürahiden her an su doldurmamı isteyebilir. Ki istedi. Dedi ki; rica etsem. Kadeh de elinde. Hah sıçtık mı? Sonuçta döktük tabi suyu yarısı kadehe yarısı masaya bir kısmı adamın eline… rezillik. Gülme abi önemli öyle şeyler bunlar o tarz ortamlarda. Bu rezilliğin üstüne kendi kadehime de su koyamadım mı? O yemek bana işkence oldu mu?

Şirket hizmet içi eğitimleri. 4 yıldızlı otelde oda verdiler süper. Oda ful aksesuar konfor zirvede gerçekten güzel döşemişler lan ben bile sevdim yani. Tam yatmadan önce ışıkları kapatmak üzere kapıdaki düğmelere yönelecekken amanın bir de ne göreyim? Yatağımın baş ucunda odadaki bütün ışıklara komuta eden butoncuklar mevcut. Yattığın yerden istediğin ışığı aç kapa. Ulan bu zenginler harbiden rahatlarına düşkün adamlar diyorum ışıkları kapatıyor ve uyuyorum. Sonra uyanıyorum. Nası lan? Tepemdeki gece lambası gözüme gözüme ışık tutuyor. Töööbe töbeeeeee…. Kapatıp uyuyorum. Sonra yine açılıyor bir lamba küfür edecem ama… üçüncüde lambayla beraber ben de aydınlanıyorum. Benim uyurken yatakta yaptığım her manevra yastıkla başka bir butonu dürtüp bir ışığı açmama sebep oluyor. İşte bu yazı daha doğrusu bu yazıyı yazma sebebi bu gecede ortaya çıktı. O uyur uyanık ne rüya ne gerçek belirsisz bir ruh hali var ya. İşte o anda benim aklıma şu soru geldi; o sürahiyi tasarlayan amarikan diplomalı dahi çocuk acaba hiç o sürahiden bir bardağa su doldurdu mu?

1 yorum:

  1. ehehhe aslanım yaaa :)
    o sürehiler bir de dünyanın parası, geçen gittim muhtelif mağazalardan birine 2 çay bardağı 20 lira, bardaklarla da çay içilmez, içilmez bir tasarım. Demek ki buradan şunu çıkartmalıyız, modern zaman endüstrisinde bir ürünün pratik kullanımı ne kadar zorsa o kadar pahalı oluyor. Ve dolayısıyla senin bahsettiğin pahalı mekanlardaki dürrük şahsiyetlere bunlar hitap ediyor. Belki de bu durum tasarımcıların zenginlerle taşşak geçmesidir, ne dersin? :D

    YanıtlaSil