Çıldırma Noktası


Tanıyanlar bilir ben çok su içerim. Çok derken litre litre sudan bahsediyorum benim için bardak kavramı yoktur ben suyu yarım litrelik porsiyonlar halinde tüketirim. Bir defada en az yarım litre. Dün gece geç saatte evime döndüm. Yanımda daha doğrusu kanımda kim bilir kaç promil alkol getirdim. Ertesi günün iş günü olmasından mütevellit hızlı bir duş ve akabinde yatağa seri bir yatay geçiş. Muhtemelen ışığı kapattıktan sonra yatağa uyuyarak gittim.
İçenler bilir yüksek alkol tüketimi vücuda ciddi miktarlarda su kaybettirir. Metabolizmaya giren alkolün yakılarak hücre içinde sindirilmesi ve artıkların metabolizmadan atılması için çok miktarda su gereklidir. İçki susuzluğu fenadır kısacası. Hele benim için çok daha fenadır. Dün gece de yine öyle çok fena bir susuzlukla uyandım. Ağzımı şapırdataraktan mutfağa gittim ve elim daha doğrusu ağzım daha da doğrusu midem bomboş döndüm. Zira evde içecek yudum su yoktu. Kalmamış bitmiş almamışım. Yuh bana çüş bana. Sonra bir bilim adamı olarak evdeki tek su kaynağının mutfaktaki damacana olmadığını fark ettim ve koşar adım banyoya yöneldim. Sağlıksız da olsa çeşme suyu içebilirdim pek tabi. Musluğu açtım tsssss!!! Bu mümkün değil. 2010 Avrupa kültür başkenti İstanbul’da sular kesik. Şahsınızı ayakta alkışlıyorum muhterem İSKİ. Ama pes etmeye niyetim yoktu. Başka alternatifler daha dolaylı da olsa başka su kaynakları aramaya başladım. Yeterli gelmeyecek dahi olsa su elbette bir meyveden ya da bir yaş sebzeden de alınabilirdi. Adı üstüde yaş sebze. Bir ümitle dolaba koştum açtım ve okumadan da anlayacağınız gibi bu kaynak da elimde patladı. Okumadan da anlayabilirsiniz bakın yazı hala devam ediyor. Oradan bir şey çıkmış olsaydı meyve yiyip susuzluğumu bastırdım yazar bitirirdim. Aslında o kadarcık şey için bu kadar yazıyı da yazmazdım. Demek ki neymiş maceramız devam ediyormuş. Bekarlığın veya evde kadınsız yaşamanın gözü kör olsun. Dolapta derdime derman olacak bir nebatat mevcut değildi. Başka alternatifler düşünmeliydim. Susuzluk gitgide beni esir almaya başlamıştı. Adeta ruhum bedenimden çekiliyor ve sanki bütün varlığımı kuru ağzıma dolduruyordu. Saat sabah 04:30 bu saatte su almak için açık bir dükkan da bulmama imkan yoktu. Ağzımın kuruluğu beni çılgına çevirmişti sağlıklı düşünemiyordum bir şeyler yapmalıydım. Dağdayken şişmemek için su içmez susuzluğumuzu da hissetmek için ağzımıza düğme gibi minik bir şey koyardık. Böylece ağızda tükürük salgılanır ve ağız kuruluğunun verdiği o iğrenç duygu bir nebze de olsa hafifletilirdi. Hayır lan saçmalama şehrin göbeğinde susuz mu kalacaksın? Düşün düşün. Sağlıklı düşünemiyordum iyice sıcak basmıştı dışarıda inadına şakır şakır yağmur vardı. Bir kabı camın önüne koyup içine yağmur suyu mu doldursam. Off iyice sapıtmıştım sakin olup sağlıklı düşünmeliydim. Su alacağım açık bir yer bulmaya çalıştım ama sabahın o saatinde bizim orada açık dükkan bulmam mümkün değildi. Acaba komşuya mı gitsem ondan mı istesem? “Oha” derler adama “nasıl bir adamsın sen gecenin bu vaktinde beni böyle bir şey için mi uyandırıyorsun sapık mısın arkadaşım” derler. Yo yo saçmalama sakin ol başka bir yol bulabilirsin. Zaman geçmek bilmiyordu dakikalar saat gibi olmuştu. Ağzımın içi kuruluktan katılaşmıştı resmen. Gözümün önünde post-apokaliptik dönem filmlerine benzer görüntüler gelmeye başlamıştı. Susuzluğumu bana hatırlatacak flaş görüntüler. Sakin ol! Panik yapma! Derin nefes al! Bir çözüm bulabilirsin! Yeşil bir şeyler düşün şelale, göl, meyveler… gözümün önünden çöl imajları geçiyor bir bardak su için insanların birbirlerini öldürdükleri filmler geliyor aklıma. Çöl, deve, kervan aaaahhhh!!!! Başka bir şey düşün deve, çöl, vaha… buldum! Tosun paşa yeşil vadi evet Şaban Lütfü hamam. İşe yaramıyor. Düşün düşün düşün düşün… aman Allahım! Acaba? Olabilir mi? Denemekten zarar gelmez. Hemen mutfağa koştum buzluğu açtım evet buz! Ahahahaha! Elveda susuzluk nanik sana naniiiik! Blüblüblüblbülüb! (dil çıkarma efekti )Buzlukta ne kadar buz varsa yarım litrelik bir bardağın içine doldurdum. Bardak ağzına kadar dolu. Ama buzlar küp şeklinde olduğu için eldeki hacmin yarısına yakını havaydı. Bardağı aldım ve ellerimin bacaklarımın arasında ısıtarak, erime sürecini hızlandırmaya çalıştım. Evet sistem termal dengeye ulaşabilmek için, elimden ısı alacak ve bardağa iletecek. Isı enerjisini alan buz sıvılaşacak ben de arzuladığım suyu içebileceğim. Bir süre sonra beni amacıma götüren eylemde ilk zafer emareleri görülmeye başlandı. Buzlar eridikçe birbirlerine yaklaşıp tek bir kütle gibi sıkıştılar elimde aşağı yukarı 300 ml hacminde bir buz kütlesi vardı. Buzun eridiğinde hacminin azaldığını da hesaba katarsak elimde yine de aşağı yukarı 250 ml hacimde bir su olacaktı. Bunun bana yetmesi elbette düşünülemez ama hiç yoktan bir nebze de olsa derdime derman olabilirdi. Buz erimeye devam ediyordu artık bardağın dibinde bir miktar su vardı. Bir yudum alsam mı? Yo elimdeki miktar zaten az o yüzden sabredip, bunu en iyi şekilde değerlendirmeliyim. Bir sabır sınavından geçiyordum bir çeşit ninjitsu eğitimi. Sabırla beklemeye devam ettim bekledim ve bekledim. Sonunda camlardan içeri sızan çok zayıf ışık huzmesinde buzun çoğunun belki de hepsinin eridiğini fark ettim. Elimdeki suyun miktarını net olarak görüp onu en iyi şekilde değerlendirmeme yarayacak bir içme stratejisi belirlemek için bardağı yatağımın yanına koyup ışığı açmak üzere kalktım az sonra bu dünyadaki en tatmin olmuş insan ben olacaktım kalktım, ışığı açtım, yatağa doğru yürümeye başladım, ışıktan gözlerim kamaştı, ayağımı bardağa çarptım onu devirdim ve içindeki bütün suyu yere döktüm. Daha da bir şey yazmıyorum!

361 Aralık 2010
Saat: 00:979

Rubai

Şarapla keyif göklerde
Yar ile içilince hepten şahane
İçince gaza gelirsin amma...
Alırım diye övünme yetmişbeş saniye bekle

Seçki

Kadim dostum aristokrat şair Yin'in yeni kitabı "Hayat Lichtenstein'da Güzeldir"den sizin için seçtiğim bir şiir...










Bazen jipimle trafikteyken otobüsteki insanları görüyorum sıkış tıkış üst üste...
o sıcakta, oruçlar bir de halk gibi kokuyor hepsi o küçücük yerde...
o an gözlerim dolu dolu oluyor oh bebek ağlıyorum içten içe,
sonra hemen geçiyor, gidiyorum Etiler Ulus’daki evime.
Ropdöşambr üzerimde izliyorum şehri… mocha shake’in kekremsi tadı dilimde