Makas vs Aykü


Yeni bir şehre taşınıp yeni bir hayata başlamanın, garip bazı handikapları var. Bunlardan biri de berbersizlik. İnsanın kafasında taşıdığı kılların şekli ve uzunlukları maalesef önemli. O kıllar bir nevi ambalajı insanın. Benim için her ne kadar bir anlam ifade etmeseler de çevremdeki insanlar bu mevzuya önem veriyor ve ben de o sosyal çevrenin bir bireyi olduğuma göre mecburen berbere gitmek zorundayım. Sosyal çevreyi de geçtim, sevişecek kadın bulamayız maazallah. Bu bağlamda berber olayı benim için fuzuli bir zorunluluk, yoksa kafamdaki kılların şekli hatta orada kıl varmış yokmuş çok da tın…
Berber önemli çünkü berberler bakkal, market gibi her önüne gelene girdiğinizde, aynı temel hizmeti standart olarak alabileceğiniz müesseseler değil. O yüzden de genelde herkesin bir berberi vardır ve herkes kendi berberinde tıraş olur.

Yalnız berberler son derece absürd mekanlardır uyarmadı demeyin. Örneğin ortamda çok yabancı insanlar yoksa yaşlı, başlı kelli, felli adamların birbirlerine parmak atarken görülebileceği tek mekan berber dükkanıdır. Ayrıca sadece bizim ülkemiz için geçerli olduğunu düşündüğüm bir uygulama var. Bu yazılı bir uygulama olmamakla beraber, geçerli bir kural. Bir çeşit toplumsal uzlaşı. Bizim memlekette berberlik mesleğine intisap edebilmenin bir koşulu var… bu bir çeşit IQ üst sınırı. Belli zeka seviyesinin altında olmayan insanlar Türkiyede berberlik yapamaz. İstisnalar yok mu? Var. Ama çok nadir. Yani berber olmak salak olmayı gerektiriyor. Mesela evin karşısındaki berber Muhittin abi. Dükkanın adı bile faul. Star 1 erkek kuaförü Muhittin. İsme bak hizaya gel. Muhittin abinin büyük oğlu tam bir dangalak. Zamanında benden ona biraz ders vermemi istemişlerdi. Sonuçta esnaf komşumuz. Olur dedim, demez olaydım. Orta ikiye gelmiş daha dört işlem yapmaktan aciz bir oğlan. O yüzden de orta ikideki üçüncü senesiydi. Aynı sınıfa üçüncü kez gidip yine de 9 zayıf getirebilmek de ayrı bir başarı tabi. Buradan böyle anlatınca şaka gibi gelebilir ama değil. Şimdi o oğlan da berberlik yapıyor babasının yanında. Küçük oğlu da tam cingöz. O bebe kesin berber olmaz. Askerde bölüğün berberi de tam bir salaktı. Hem de süzme salak. Zaten bölüğün resmi berberi de değildi. Havan cephanecisiydi. Bildiğin hamal yani. Ama sivilde mesleği berberlik olduğu için ve kışladaki berbere tıraş olmak bir paket malbora rüşvete patladığı için herkes ona tıraş olurdu. Garnizon berberine tıraş olmak bir paket malbora bizim Mustafa bir dal Samsun’a bile tav. Ama gel gelelim çok meşgul bebeydi Mustafa. Ucuz olduğu için başka bölüklerden bile tıraşa gelirlerdi sıraya gir, tam sıra sana gelsin pat içtima, dönüşte uyanık bebelerden biri oturmuş bile Mustafa’nın önüne, tekrar bekle, tam sıra gelecek pat Mustafa nöbete, ölme eşeğim ölme. Orada anladım ki erkek berberliği öyle fazla maharet gerektiren bir iş değil. Biraz ilgi biraz da pratikle pek ala hemen hemen herkesin altından kalkabileceği bir iş.


- laaaan!!! Bahattin Ceylan Karabük!!!
- Ooooop?
- Gel lan Bahattin kap şu makineyi.
- Abi ben anlamam tıraştan
- Kap lan!!!
- Peki abi
- Tak şu ucu gir oğlum olaya
- Ama abi…
- Kes lan
- Kestim abi
- Öyle değil lan saçı kes
- Benden günah gitti abi
- Hadi olum Bahattin bastır.

- Şimdi yanları alırkene şu ince ucu tak bakem. Alttan giricen yukarı doğru çıkarken makineyi hafif kaldırıcan hizayı da ayarla işte akıllı çocuksun sen.

- Aslanlar!

- Hey!

- Kaplanlar!

- Hey!

- Ceylan bunlar!

- Hey! Hey! Hey!


Böyle garip refleksleri de vardı Bahattin Ceylan Karabük’ün. Velhasılı kelam ben maestro, Ceylan onbaşı mazbut enstrümanist, yavruyla katip misali çözdük tıraş krizini bir daha tezkereye kadar kimseye ihtiyacımız olmadı.

Ha bak bayan kuaförlüğü öyle değil, ciddi beceri işi. Saçlar uzun ve çeşitli, model fazla ve o modelleri çıkarmak gerçekten de beceri isteyen bir iş. Yani iyi bir bayan kuaförü geçekten bir zanaatkar hatta yer yer sanatçıdır benim nazarımda. Kaldı ki kadınlar zekalarının mekanik ve uzay yerleşimsel niteliklerini pek kullanmaya gerek görmedikleri için, bir kadının saç modeli tarifini anlayabilmek de ciddi bir zeka meselesi. Bu yüzden de kadınların çoğu gerçekten berbat şofördür. Lisedeki biyolojicimiz Fulya hanım her sabah şavrole bileyzır jipin çıktığı yere o küçücük murat 124’ünü yarım saatte park ederdi. Üstelik öyle kaldırım kenarına yan yan park etmek de değil yani. Bildiğin Park yerine diklemesine girmekten daha doğrusu girememekten söz ediyorum. Bir defasında edebiyatçı cadaloz Dilrubaya “ hocam bırakayım mı?” diye sormak için yanına yanaşırken ezmişti.

Şimdi erkek berberliği bu kadar kıytırık bir meslek olmasına karşın bu kadar önemli. Tevekkeli değil, ta kapalı çarşıya Saffet abiye giderdim tıraş olmaya. Saffet abi berber olmak için fazla zeki bir adam bu yüzden de, sürekli çırak ve kalfa değiştiriyor. Çırak ve kalfaların son kullanma tarihi var Saffet abi için. Miadı doldu mu şut. Makasla harikalar aratan bir adam değildi ama, bildiği tek modeli farklı uzunluklarda icra edebilen dingillerden de değildi. Ama benim Saffet abiyi sevmemin ve onu berber bellememin asıl nedeni başka. Ben Saffet abiye aşıktım. Yok lan şaka, değildim tabi. Yok öyle sapıklıklarım. Saffet abinin özelliği şuydu; sana ne istediğini sorardı ve ne istiyorsan onu yapardı. Öyle tıraştan önce kafa yıkamaya tıraştan sonra masaj yapacağım diye boyun kırmaya teşebbüs etmez bu tarz minör hizmetleri talep üzerine verirdi.

Şimdi buradan kalkıp Saffet abiye tıraş olmaya gitsem, en az 3 saat. O da İstanbul’a uçakla gidersem. Yol masrafını hiç sorma. Dolayısıyla, kendime bu şehirde bir berber bulmak zorunluluğu doğdu. Kalktım tavsiye üzerine bir berbere gittim. Selamın aleyküm, aleyküm selam. Koltuğa oturduk, sorgusuz sualsiz, boynuma geçirdi havluyu aha dedim sakala dalacak. Sadece saç! Sakalı elleme! “eyvallah” dedi boynumu evyeye doğru kaktırmaya başladı.

- haspinallaaaaa! Napıyosun birader?
- Abi kafayı yıkamayalım mı?
- Lan tıraştan önce kafa mı yıkanır? Yıkanmaz diye bir şey yok ama yıkamanın gereği de yok.
- Eyvallah.

Tarif ettim kesmeye başladı, özellikle uyardım “yanlarda iz bırakma” diye. Bir yandan da nerelisin nereden muhabbetleri. Sonra doğma büyüme İstanbullu bana İstanbul dersi vermeye başladı. La havle… hayatımda ilk kez böyle Arapça sabır sebat temennileri diliyorum kendime. Ben ya sabır çekerken zart diye girdi makineyle enselere yanlara. Bir baktım otoban şeridi gibi iz yapmış kafaya. Lan sanki hususi uyarmamışım gibi. Şimdi kalkıp makineyi götüne sokmaya teşebbüs etsem, kalfa, çırak, tanıdık diğer müşteriler ittifak yapar pert ederler beni o dükkanda. Tepkisiz de kalmak olmaz, ya birader bak böyle, böyle demeye kalmadı zart sakala girdi makineyle.


- Hayda kardeşim ben sana sakal yok demedim mi?
- abi biraz kısaltayım dedim.
- ulan onu sen demicen. Bi şey denecekse ben dicem sen onu yapacan
- eyvallah
- evvallah!!!

Kısaltma dediği de komple aldı sakalı, bir tek sinek kaymadı. Darwin sabır versin, selamete çıkarsın. O bizi çıkarmazsa, cinayet çıkacak.
Ben sarışın bir insanım, yani sakallarımın göğüs kıllarımla ya da göz altı torbalarımla komşu olma durumu söz konusu değil. Hatta kulaklarımın içinde ve hatta üstünde hiç kıl yok. Ama adam gözlerine inanamamış olacak ki, yaktı ispirtolu sopanın ucunu başladı tertemiz teni tütsülemeye. E yakacak bir şey de olmayınca tatmin olmadı herhalde, cildi kavurmaya başladı. Cani berber! Ben artık onunla tartışmaktan vazgeçmiş kurbanlık koyun gibi sıradaki işkenceyi bekliyorum. Bu kadarcık kesmek adamı kesmedi bundan sonra kulaklara girmez inşallah diye umuyorum. Sonra kısacık saçlara jöle teklif etti, olmayan saça kendince fön çekti bir sürü bir şey yaptı etti. Sonunda hırsını yendi ve beni bırakmaya karar verdi. Sonunda bir ton paraya eşek tıraşı olup kalktık idam sehpası gibi koltuktan. Ama kararımı verdim gidip bir makine alacağım kendime ve kendi tıraşımı kendim yapacağım o bile bu adamınkinden iyi olur, bir ton işkenceye maruz kalmamak cabası. Param da cebimde kalır. Boyun kırılma riski yok sinir stres yok. Huzurlu bir self eşek tıraşı durumu.

1 yorum: