Deneme bir kiii üç…. se a ssssesss ssess kontrol ssse a e ko eeee ko!!!!! Sayın yolcularımız hoş geldiniz. Yer: Zeytinburnu İstanbul. İstikamet: Davutpaşa. Tarih: Bilmem kaç haziran ikibin sekiz. Saat: Sabahın körü. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki biz de sizin gibi hatta dünyada yaşayan 7-50 yaş arası sağlıklı, hatta sağlıksız, şu veya bu şekilde normal, hatta anormal bir hayat süren insanların %70’i gibi pazartesilerden nefret ediyor hatta sabahlarından tiksiniyoruz. Kalan %30’un %60’i emekli, %12’si okul çağına gelmemiş çocuklar, %9’u derin komada yatan hastalar %8’i üniversiteyi benim okumuş olduğum gibi okumakta olan öğrenciler, %1’i de sizin ve bizim gibi sabahın köründe kalkıp hafta boyu ve hafta sonunun bir kısmını köpek gibi çalışarak geçiren insanların emeklerini sömüren siki taşağına denk götüyle trampet çalan insanlar ve geriye % kaç kalıyorsa o kadarı da Afrika kuzey güney Amerika orta Asya ve Avusturalyada yaşayan yerli kabileler. Bu yüzdeler tahmini hatta götümüzden atıyoruz bile diyebiliriz. Fakat siz yine de siz olup bu değerlere itiraz etmeyin sabah, sabah asabımızı zıplatmayın ağzınızın ortasına çarparız demedi de demeyin. Pazar akşamımız pek çoğunuz gibi bu sabahın gelmesinin kaçınılmaz olması ve yalnızlık, kaybetmişlik duygusu, parasızlık, pulsuzluk, çulsuzluk evde izlenecek iyi bir film kalmamış olması gibi sebeplerden ötürü pek de keyifli geçmedi. Bu günün haftanın ilk iş günü olması sebebiyle dün akşam erken yatmaya niyetlendik pek çoğunuz gibi uyuyamadık. Nedeni ise yine pek çoğunuz gibi Pazar günü öğlene kadar sığır gibi uyumuş olmamız. Bazılarınız gibi dün akşam internette biraz takılıp can sıkıntımızı gidermeye çalıştık. Hatta “hottest girls you can ever imagine” tadında reklam bannerlarına bile tıklamadık desek yalan olmaz. Sonra bazılarınızdan biraz daha azının yaptığı gibi kendimizi kandırdık ve iki bira atarsak uykumuz gelir dedik ve öküz gibi altı bira içtik. Yoksa yedi miydi? Neyse… karga bokunu yemeden saatimiz çaldı ve beş dakika daha diye erteleye erteleye zaman limitini sonu kadar kullanıp, yataktan fırladık yüzümüzü doğrarcasına kese biçe tıraş olup yalap şap kahvaltıyla bu noktaya kadar geldik. Uykusuzluğun ve akşamdan kalmalığın kaçınılmaz sonucu olarak görünüşte fiilen uyanık, mecazen uyanıklığın yanından bile geçmeyen andaval bir postürdeyiz. Ve hepiniz gibi biz de son derece asabiyiz. Zihinsel durumumuz ise çok daha çetrefilli. Uyanık bir insanın sahip olduğu zihinsel dinamizmle birlikte, afyonun patlamamış olmasından mütevellit uyuşukluğun yarattığı zihinsel kontrol mekanizmalarının denetiminden yoksunuz. Bize kalsa koşaraktan yatağa döneriz. Zira bu ruh haliyle dehşet bir cinayete tanık olsak şahitliğimizi bile kabul etmeyiz. Ama bize kalmıyor. Yolculuğunuzun keyifli geçeceği yönünde bir taahütümüz yok hatta varış noktanıza sağ salim varacağınızı bile garantilemiyoruz. Yolculuğumuz az önce belirttiğimiz nedenlerden dolayı yarı kontrollü rüya görme tadında yokuş aşağı boş viteste bilişsel bir akış olarak geçecektir. İlk uyaranımızla akışımız başlayacak öğlen yemeğinden sonraki rehavet geçip akşam üstü ayılıncaya kadar şuursuzca sürecektir. İlk uyaranımız geldi bile. Karşıdan gelen kumaş pantolon altına geçirdiği parmak arası terlikleriyle moda dünyasında çığır açmayı amaçlayan bu arkadaşın eşcinsel olma ihtimali üzerine tartışma yapabiliriz. Ama ful aksesuar keko görünümlü bu arkadaşın çizdiği profil yapay da olsa bile bir homonun inceliğinden oldukça uzak. Olsa olsa homofobiktir. Ve muhtemelen bütün gün her gördüğü kadının kıçına bakarak iç çamaşırı izi arayarak tanga giyip giymediği üzerine derin bir zihinsel performansla isabetli tahminler yürütmeye çalışmakta, sık, sık tüm mal varlığının yaklaşık %60’ına tekabül eden cep telefonundaki kısa porno görüntülere bakarak 31’e malzeme çıkarmaktadır. “bir homonun yapay inceliği” ibaresini de biraz açmakta yarar görüyorum. Tüm tasarımcılar gibi tanrı da insan denen yaratığı tasarlarken bir kaba taslak yapmıştır. Buna halk arasında genel olarak erkek denir. Ama öküz sığır ayı gibi adlandırmalar da sıklıkla yapılmaktadır. Kadınların bir kısmı içgüdüsel nedenlerle kaçınılmaz bir diyalektik hata yapar. Bu kadınlar erkeklere aşkım sevgilim canım cicim bir tanem gibi isimler takarlar. Fakat öyle ya da böyle acı gerçeğin farkına varan bu kadınlar, bu taslak insana diğerlerinden daha acımasız isimler yakıştırırlar. Eşşoğlueşşek, hayvanoğlu hayvan bunlar arasında en yaygın olanlarıdır. Bu arada üst geçit merdivenlerinin başında ortasında ve üstünde ve üst geçitte kendilerince insanların vicdanlarını harekete geçirecek türlü argümanlarla sadaka koparmaya çalışan dilenciler dikkatimizden kaçmıyor. Bir insan dilenciye niye para verir ki? Bu konudaki en yaygın açıklayıcı düşünce, yardıma muhtaç insanlara karşı toplumsal sorumluluğunu yerine getirerek vicdani rahatlama sağlamaya çalışma ve bu rüşvetle sevap kazanarak öbür dünyada cennetten bir parsel koparma çabasıdır. Ama biz biliriz ki dilenciler yardıma muhtaç insanlar değildir. Hatta kendine para veren insanların pek çoğundan daha iyi bir ekonomiye sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz, olsa da umurumuzda olmaz çünkü pazartesi sabahındayız işe gidiyoruz ve dünya yansa da tatil olsa diye umuyoruz. İnsanların dilencilere para vermelerinin nedeni, ne sevap kazanma, ne toplumsal görev, ne acıma, ne de merhamettir. Neden çok daha basit bir duygudan kaynaklanır. Bu duyguya biz umut diyoruz. Bazıları bu ismi çocuklarına takıyor ama biz duyguya takmayı tercih ediyoruz. Bu arada duygu bir kız değil takmaktan kastımız da o anladığınız şey değil. Hissiyat güzel kardeşim zıplama ordan öööle!... geç geç kapıya yanaş bu durakta inicez. Ne diyorduk? Ha umut. Evet umut. Umut genellikle iyi yada güzel bir şeye kavuşma yada onu elde etmeye yönelik bir inancı tanımlamakta kullanılan bir sözcük fakat biz burada onu, bir düşkünle karşılaşan bir insanın verdiği tepkiyle bağdaştırdık. Bu size garip gelebilir gelmiyorsa son kısmı bir daha okuyun, hala gelmiyorsa devamını okumayın ne demek istediğimizi zaten biliyorsunuz demektir. Günaydın Yalçın abi… insanlar dilencilere para verirler çünkü bir gün kendileri de yardıma muhtaç bir duruma düşerlerse, kendilerine yardım eli uzatacak birilerinin çıkacağını umarlar ve buna inanmak isterler. Ama babayı alırlar zira düşene bir tekme de ben vurayım diyen yine aynı insan… günaydın Mehmet bey neyse biz işe başlayalım siz de kendinize oyalanacak bir şeyler bulun ilk fırsatta tekrar döneceğiz bu konuya eğilmeyeceğiz daldan dala atlamayı sürdüreceğiz. Dalın lan! Sabah sabah!!!
:D
YanıtlaSil