SEVGİLİLER GÜNÜNÜN HİÇBİR YERDE BİLİNMEYEN GİZLİ KALMIŞ TARİHİ VE TOPLUMSAL KÖKLERİ

14 Şubat çeşitli etkinliklere vesile olan çiftlerin birbirlerine hediyeler alıp, romantizm adı altında birbirlerine türlü maskaralıklar yaptığı özel bir gündür. Bu günde kalpli ayıcıklar alınır, üzerinde ay lav yu yazan yastıklara, kupalara, duvar saatlerine, içinde öpüşen ufak çocuk resimleri olan kenarı kalpli resim çerçevelerine dünyanın parası ödenir. Bu günde çiçek adı verilen muhtelif renk ve kokuda olan türlü nebatata ödenen paranın ne haddi ne hesabı bellidir. Hatta bazen başta gül adıyla anılan fuzuli bitki ve bilumum akrabaları karaborsaya bile düşebilir. Düşsün problem değil tabi ama ona itibar edip düştüğü yerden kaldıran kerizler, bu çiçeğin fiyatında yarattıkları spekülatif değer artışının farkında mıdır işte bu bir problem. Hatırlarım 14 şubat 95 de bir günlüğüne dolar kırmızı gül karşısında değer kaybetmişti. Ve kriz yaşanmıştı az kalsın hükümet düşecekti. Daha paralı ve daha salak olanlar içinse seçenekler çok daha muhtelif. Dupont çakmaklar, parker kalemler, rolex saatler, gucci çantalar, versace elbiseler, pahalı restoranlarda mum ışığında yenen yemekler tepende de kemancı gıy, gıy, hatta balonla 100 metre yukarda patlatılan şampanyalar. IQ seviyeniz düştükçe seçeneğiniz artacaktır. Neyse efendim bizim asıl konumuz bu toplumsal hezeyanın tarihi ve kökeni. Fakat bunu açıklamaya başlamadan önce bazı yan kavramları ve bunların tarihini de açıklamakta sayısız fayda olacaktır. Zira, bu günün ortaya çıkışındaki dinamikleri algılamada bu yan kavramlar bize çok yardımcı olacaklardır. Bu kavramlardan en önemlisi gayet tabi sevgili kavramıdır. Sevgili, bir fiil olan “sev” kökünden türemiştir ve sevgi sahibi kişi anlamına gelir. Fakat zaman içerisinde anlam daralması yaşayan bu sözcük günümüzde evlenmeden sevişilmesi meşru kişi veya kişiler için kullanılmaktadır.

Sevgili kavramının doğuşu milattan önce 1000 li yıllara dayanır. Barut, kağıt, pusula… gibi pek çok faydalı şey icat eden Çinliler bu yıllarda yine çok faydalı bir şey icat etmişlerdir. Bu icadın adı cinsel ilişkidir. Orijinali, Çinsel ilişki olan ve Çin usulü ilişki anlamına gelen bu sözcük dilimize girerken biraz değişerek cinsel ilişki halini almıştır. Halen aganigi naganigi, fanfinifinfon gibi farklı isimlerle de anılmaktadır. Efendim, cinsel ilişki Çinliler tarafından icat edilir edilmez hemen bütün dünyada rağbet görmüş ve hızla yayılmıştır. Fakat önemli bir sorun vardır. İnsanlar kendileri için çok yeni olan bu eylemi nasıl ifa edeceklerini bilememektedirler. Akademilerden mahalle köşelerindeki kahvelere kadar her yer bu eylemin nasıl başarıyla gerçekleştirileceğine dair hararetli tartışmalara sahne olmaktadır. Yine bu dönemde aynı coğrafyadaki bir başka uygarlık olan Hintliler de bu konuda çalışma yapmışlar ve bir nebze olsun başarı kaydetmişlerse de istenilen randımanı sağlayamamışlardır. Nitekim Kama sutra, tao, tantra gibi dönemin ileri gelen sivri akıllıları bu konuda çeşitli çözümler üretmişler ama buldukları abidik gubidik yöntemler, milli jimnastikçiler dışında kimseye bir fayda sağlamamıştır. Milattan önce 750’lere gelindiğinde dahi henüz kimsenin şöyle ağız tadıyla çatır, çatır seviştiğine dair ne bir tarihi belge ne de bir söylence vardır. Maalesef insanlık bu eylemden istediği verimi alabilmek için milattan sonra 2’nci yüzyılı beklemek zorunda kalacaktır. Bu yıllarda yaşamış hıristiyan bir keşiş olan Paulus şans eseri bu konuya pratik bir çözüm getirmiş ve onun misyonerleri de bunu bütün dünyaya yayarak büyük bir kamu hizmetinde bulunmuşlardır. Gördüğünüz gibi buradan bir başka çıkarımı daha rahatça yapmak mümkün. O da bahsi geçen dönemde misyonerliğin ne derece yaygın olduğudur. Öyle değil mi? Daha sonra sanayi devrimi ile bu konuda çok yeni teknikler geliştirilmiştir. At stili, köpekleme, domaltma, kaşıklama, Macar tavası ve malak emzirmesi bunlardan başlıcalarıdır. Bu parantez içi bilgiyi de verdikten sonra tekrar milattan önce ikinci yüzyıla dönersek bu dönemden sonra yaygınlaşan cinsel ilişki bir başka önemli sorunu beraberinde getirmiştir. O da düzenli olarak sevişilecek bir eş kavramının yoksunluğudur. Henüz böyle olgunun gelişmemiş olduğu dönemde yaşayan insanlar kör tuttuğunu öper misali artık kimin kime gücü yeterse dan dun dalmaktadırlar. İşte bu dönemde ortaya çıkan bir başka tarihi şans insanlığı yepiz yeni cillop gibi kavramla tanıştırır. Nedir o? Sevgiliii dediğinizi duyar gibi oluyorum. Efendim sevgili bu yıllarda yaşamış ve tarihin ilk eşcinsel çifti olan Rus sevgy ve güney Koreli lee çifti tarihteki ilk eşcinsel olamalarından mütevellit sevişecek birbirlerinden başka kimseleri yoktur ve işte bu ahval ve şerait sevgililik kurumunu doğurmuştur. Gelelim sevgililer günü denilen salak mevzuya. Bu olayın çıkışı hiç de öyle beklediğiniz gibi şaşalı ve civcivli değildir. Bir İspanyol Yahudi tüccar olan Valentine’in yılbaşında satmak üzere toptancıdan aldığı bilumum ıvır zıvır elinde patlamıştır. Zira tezgahını yehova şahitlerinin bolca yaşadığı mahallelerden birinde açmıştır. Yılbaşında voliyi vuramayan Valentine gırtlağına kadar borca batmıştır. Çekleri mafyanın eline düşmüştür ve 14 şubat son gündür. Topuklarına sıkılacak olmasının verdiği yusufla ben napıcam şimdi diye ibiza sahilleirnde mal, mal gezen uyanık tüccarımız, sevgy-lee çiftine tesadüf eder. Ve tombala!!! O günü sevgy-lee ler günü ilan eden ve çiftimizi kaz gibi yolan tüccarımız volisini rötarlı da olsa vurur ve bu işten paçayı kıl payı sıyırır. İşte bu dur mevzunun özü, aslı ve de astarı. Ayrıca da kırmızı gülün bilmem neyi simgelediği, beyaz gülün kıl lalenin tüy anlamına geldiği külliyen palavra olup, bunların hepisi tek çenekli taç yapraklıgiller familyasının bir üyesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder