Barikatın Ardı Vatan

Ne zamandır fırsat bulup Gezi Parkı direnişi ile ilgili bir şeyler yazmak istiyordum. Olayların başından beri bilfiil içindeyim. Konuyla ilgili herkesin bildiği şeyleri yazmayacağım demek isterdim ama herkesin bildiği şeyler neredeyse yok denecek kadar az ve o bilgi kırıntıları da gerçeklerden fersah fersah uzakta. O yüzden kısaca özet geçmeme müsaade edin. Direniş aslında basit bir çevreci eylem olarak başladı. Tek istediğimiz sadece parkımızın olduğu gibi kalmasıydı. Yaptığımız tek şey ise orada yıkım ekiplerine karşı nöbet beklemekti. Bazılarımız dönüşümlü olarak nöbet beklerken bazılarımız tüm zamanını oraya vakfetti. Çadırlar kurdular, yaşamsal malzemelerini oraya getirdiler ve hayatlarını orada idame ettirmeye başladılar ki bu gerçekten son derece büyük özveri gerektiren bir çabaydı. Bir gün güpegündüz güvenliğimizden mesul olan halkın polisi sandığımız üniformalılar tarafından göz yaşartıcı spreylerle, biber gazlarıyla, basınçlı suyla örselenip cop darbeleriyle darp edilene kadar. Bir anda öfkemiz tavana fırladı yine de soğukkanlılığımızı koruduk. Haklı davamızda haksız duruma düşmemek için ve asıl önemlisi bize yakışmadığı için şiddete şiddetle karşılık vermedik. Bizimkisi bir çeşit pasif direnişti. Parktan cebren atıldıktan sonra da oradan ayrılmak aklımızdan geçmedi. Polis zor kullandı biz geri çekildik, tazyikli su sıktı aldırış etmedik, biber gazı sıktı direndik. Karşı koymadık ama vazgeçmedik de. Gerçekten de başlarda bir avuç tabir edilecek kadardık. Polis zor kullandıkça öfkemiz de arttı ama öfkemizi şarkılarımıza katık ettik, mizahımızla harmanladık, direndikçe çoğaldık büyüdük. Taksim’deki ağaçların adını devrim koyduk darağacında katledilen üç fidanın anısına fidanlarımızı ağaçlarımızı savunduk. İlk müdahalenin olduğu gün sabaha kadar aralıksız şiddete maruz kaldık geri adım attık ama vazgeçmedik. Direndikçe çoğaldık. Ne zaman ki şiddetin dozu tavan yaptı o noktada işler bambaşka bir hal aldı. Neden mi? Çünkü gaz atmak için kullanılan silahlar insanları hedef almaya yaralamaya ve hatta sakat bırakmaya ve hatta öldürmeye başladı. Çünkü polis insanların canına kastetmeye başladı. Çünkü polis etrafı yakıp yıkarken siyasi irade suçu bizim üstümüze atmaya çalıştı. Çünkü olaylarla alakası olmayan insanlar da polis şiddetinden nasiplerini aldılar. Çünkü haksız yere coplandık. Çünkülerin saymaya kalksam buraya sığmaz. Sonunda polis çaresiz kaldı ve Taksim’i terk etti.

Bu esnada hükümetin istibdat rejiminden halk bu zulme daha fazla dayanamadı ve onlar da destek vermeye başladılar. Gezi Park protestoları kitlesel bir başkaldırı hareketine dönüştü. Halk yararına hareket etmeyen iktidarın değişmesini istiyor halk. Bir anda “Gezi Protestoları” Taksim dayanışması oluverdi. Hem de ne dayanışma. Bu kesinlikle kelimelerle anlatılacak bir şey değil. Yaşamanız gerekli. Birbirini hiç tanımayan insanlar arasında tüm farklılıklar bir anda anlamını yitirdi öyle ki: birbirini tanımayan insanlar bir anda kardeş oluverdiler. Yardımlaşma, dayanışma,  empati, hoşgörü bu topraklarda tarihin hiçbir döneminde böylesi güçlü ve sarsılmaz bir şekilde yaşanmamıştır. Vapurla Kadıköy’den Beşiktaş’a geçerken iki üç ergen bir alkış kopardı birden. Bir anda müzik aletleri çıkıverdi hep bir ağızdan şarkılar söyledik. Beşiktaş iskelesinde alkışlarla karşılandık nöbeti devralırken eve dönen kardeşlerimizi alkışlarla uğurladık. Hep birlikte kol kola yürüdük şarkılarla… Taksim’de 11 gün boyunca devlet yoktu ve her şey yolundaydı. Ne hırsızlık, ne taciz, ne taşkınlık ne de para vardı. Dayanışma mezarda dahi yan yana gelemeyecek insanları birleştirdi. Bunda en büyük pay sahiplerinden biri de şüphesiz Beşiktaş taraftarları namı diğer Çarşı’ydı. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarları kol kola girdi beraber slogan attı. Üç büyükleri Karşıyaka ve Göztepe taraftarları takip etti. Bir de baktık ki solcularla ülkücüler, Türklerle Kürtler, ezeli rakip taraftarlar, Alevilerle Sünniler barikatın ardında birbirimize sarılmış tek yürek şarkılar söylüyoruz. İnsanlar müzik yapıyor, resim yapıyor, performanslarını icra ediyor, birbirini tedavi ediyor, birbirinin karnını doyuruyor… vatan diye bir şey, vatandaşlık bilincinin ötesinde bir vatandaşlık duygusu varsa ben orada yaşadım. Biz orada 11 gün boyunca bir insan topluluğu değil yaşayan bir organizmaydık. Her insan tek başına bir birey olmanın yanında barış ve özgürlük için tek vücut olarak hareket eden bir organizmanın parçasıydı. Tabi ki bunlar size basında hiç anlatılmadı. Başlarda kelimenin tam manasıyla görmezden gelindi. Daha sonra geçiştirildi ve değersizleştirilmeye çalışıldı sonra karşı bilgilendirmeyle kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Başka yerlerden alınan şiddet görüntüleri bizim yaptıklarımızmış gibi gösterildi. Hepsine en kısa zamanda delileriyle yanıt verildi. Kışkırtılmaya çalışıldık ama otokontrolümüzü asla yitirmedik. Aramıza provokatörler sokuldu onları yalnız bırakıp ifşa ettik. Şiddete şiddetle değil sanat ve mizahla yanıt verdik. Polisle aramıza barikatlar inşa zorunda kalmıştık ama barikatın ardında meğer vatanı tekrar inşa etmişiz farkında bile olmadan. Sonra… sonrası malum ama sonrasını size burada anlatmak gerçekten hem zor hem fazlasıyla vakit gerektirir hem de benim anlatmaya elim varmaz. Sonrası çok acı, çok üzücü, çok yürek burkucu, çok yaralayıcı sonrası hem çok hem de kötü. Tabi ki sonrası da size ana akım medyada yanlı ve art niyetli anlatıldı. Bu yüzden sonrası için bağımsız yayın kuruluşlarını takip ediniz, sosyal medyadan kaynağını araştırarak gerçek bilgiye ulaşınız. Göreceksiniz ki amacımız bölmek değil birleştirmek, göreceksiniz ki enstrümanlarımız silah değil sanat ve mizah, göreceksiniz ki eylemlerimizde şiddet değil sevgi ve kardeşlik var.

İşlerin bu hale geleceğini kimse biz bile öngöremedik ama oldu. İyi ki de oldu. Kendi adıma bundan sonra ne olacak kestiremiyorum ama bildiğim bir şey var. İnsanlar bir takım şeylerin farkına vardı. Mesela farklılıklarımız önemli değil, istersek pek de güzel bir arada barış içinde kardeşçe dayanışma içinde yaşabiliyoruz. Mesela 12 eylül ile sindirilmiş halk şimdi tekrar demokratik haklarını savunmak için bir araya gelebilir, mesela birlik olursak baskıya zulme karşı durabiliriz, mesela istersek yapabiliriz, mesela birlik olursak önümüzde kimse duramaz… şunu apaçık gözlerimle gördüm tüm ruhumla deneyimledim ki: devrim savaşla değil müzikle, şiirle, akılla, sağduyuyla, hoşgörüyle gelecek.

Ortada bir barikat var, barikatın bir tarafı siyasi çıkar, maddi çıkar, baskı, zulüm, zorbalık ve kin ardı vatan.



Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş anısına, başta olaylarda kalıcı olarak zarar görenler olmak üzere tüm insanlar için…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder